16 Aralık 2012 Pazar

Su, Yüce Mevla’nın İnsanlar İçin Yarattığı En Büyük Nimetlerden Biridir...

Şimdi sen su olduğunu düşün. Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar çok, tükenmez…. İnanıyorum ki gerçekten de öylesin. Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu  ak; dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın. Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın…..

Unutma; Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin…. Gürültünün parçası olursun sadece!  Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir. Çünkü; su nasılsa burada, lüzum yok ki suyu kana kana içmeye diye düşünürler… Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi! Ormandaki hiçbir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye çalışmadı şimdiye kadar. Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi; suyun durgun yerlerini  bulabilmek için. Gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler; Onlar için en uygun olan , kendi istedikleri zamanda….

Sen, hep bir su olduğunu düşün. Su gibi güzel su gibi yararlı su gibi vazgeçilmez… Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün. Ama su gibi yaşatıcı ol; su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil! Sen bir su ol, ama rahmet ol; Afet değil! Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme; Sana “felaket” denmesin! Su isen bir bardağa sığabil ki; damarlara giresin.  Su Yüce  Mevla’nın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biri…  

Unutma; Suya benzediğini unutma. Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi faydalı, su gibi lüzümlu ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu da unutma. Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi, su gibi de kıyametler koparıcı olabileceğini unutma. …

Unutma; Senin işin rahmet olmak, afet değil! Vadiler varken önünde ve ovalar varken, yayılabileceğin; Küçük ırmaklara ayırabilirsen kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat verirsin çevrene. Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe…. Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen; korkulan ve kaçılan olursun seller, afetler gibi. Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak….

Ya tutmayı öğreneceksin dilini; veya hiç durmadan konuştuğun için, sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu  zannettireceksin çevrendeki insanlara! Ama yapman gereken su gibi olmak değil mi; Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini. Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını. Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini…. Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu düşüneceksin. Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın. Ahmak olmayan yolcuların önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek vakit yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi sen de fikrini bildireceğin kişinin kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin. Demeyeceksin; ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede gelmek zorunda. Demeyeceksin; ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim. Karşımdaki değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda…

Keşke öyle olsaydı. Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil. Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç? Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler , beyni olan her yaratık gibi…. Hadi, sen şimdi su olduğunu düşün ve kendini su gibi hisset….

Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı. Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu hatırla… Ama yine su gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini, girebilmeyi öğren insanların damarlarına. Hayat ver…. 

Vazgeçilmez ol!







1 yorum:

LINKWITHIN

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...